Kontrast ve Topyekûn Mutlu Olmak
Geçen gün çok tuhaf bir şey gördüm. Yeni uyanmıştım. Balkonda, tadını şu an hatırlamadığım, kendi demlemem olan kahvemi içip aşağıyı izlerken karşımda, içine yaşlı bir kadını almayı bekleyen, arka kapıları açık bir ambulans duruyordu. Kadın muhtemelen turistti. Sağlık görevlileri sedyeyle kadını ambulansa yaklaştırırken kadının muhtemel yakınları da benim gibi olan biteni izliyordu.
Ben, önümden ambulans geçtiğinde hep gidene kadar izlerim. Nedenini bilmiyorum. Belki de ambulanslar, içindekilerin birer hikâyesi olduğunu anlatan en net vasıtalar olduğu içindir. Elbette orada burada seyir hâlinde gördüğümüz her araba sürücüsünün birer hikâyesi var. Ama ambulanslar çok başka. İçleri yardıma ihtiyacı olan kişilerce dolu olsun olmasın onlar, trajik hikâyelerin birer taşıyıcısı konumunda. Ama benim anlatacağım hikâye burada bitmedi.
Ambulans ve beraberindekiler kendi işlerine bakarken bu esnada karşı şeritten de üstü şerit hâlinde çiçek ve tüllerle dekore edilmiş bir düğün arabası geçti. Tabii bu geçiş çok hızlıydı. O yüzden bu durum nispet gibi algılanmamalı. Yine de iki olay aynı anda benim kadrajıma girmiş bulundu. Garipsedim. Garipsememeli miydim? Ama çok geç. Günler sonra bile hâlâ anımsadığım bir anı olduğuna göre gerçekten de beni etkilemiş bu gördüklerim.
“Bunun altında yatan ve çıkarılması gereken bir ders olabilir mi?” diye düşündüm. Ben, bir şeylere olduğundan fazla anlam yüklemeye meyilliyim. Bir şey asla göründüğü kadarı değildir. Mutlaka altında yatan daha derin şeyler vardır onunla alakalı. Çıkarılması gereken bir ders, bir şeylerin işareti ya da ileride işime yarayabilecek ve o olduğu zaman da olanları anlattığımda dinleyenleri etkileyecek havalı bir hikâye. Bu olayda da karşılaştığım sahneyi hayatın kendisine benzetmek geldi içimden. Hayat da biraz öyleydi. Birileri güzel şeyler yaşarken mutlaka başka birileri çok kötü deneyimlerle meşguldü. Ve bu, illaki aralarında mesafeler bulunan kişiler arasında gerçekleşecek diye bir şey yok. Belki de altı üstlü oturan, aynı binadaki iki farklı daire sakini de yaşıyordu bu durumu. Bir gece alt kattaki hayatının en iyi seksini yaparken üst kattaki elinde içkisi, boşluğa bakıp aklındakinin hayaline içiyordu belki de.
Diğer türlüsü çok daha adil mi olurdu yoksa sıkıcı mı, bilmiyorum. Belki de insanların topu da aynı anda üzülse herkes birbirine destek olabilirdi. Peki herkes aynı anda sevinse ne olurdu? Ben hiç stada gitmedim ama bunu orada yaşayıp görmek mümkün bence bir nebze.
Ama statlarda da yine bir kontrast var. Bir takım kazanırken bir diğeri de kaybediyor sonuçta. Berabere kalındığı durumlarda bile takımların puanlarındaki değişimsizlik, onları olumsuz etkileyebiliyor çoğu zaman. Galiba herkesin topyekûn sevindiği bir senaryo yok, düşünemedim. Sevinen tarafın karşısında olan bir grup mutlaka hazır bulunacak herhalde. Birileri bir ambulansa yakınının bindirilmesini izlerken birileri de çiçeklerle süslenmiş düğün arabasının içinde yoluna devam ediyor olacak hep sanırım.
Bir de, ki bence bu en üzücüsü, bir insanın kendi kendine acıdığı senaryo var. Kendisi için üzüldüğü ve bunu bütün dürüstlüğüyle kendine itiraf ettiği senaryo yani. En üzücüsü bu dedim çünkü o esnada bir tarafta sevinen birilerini düşünmek güç. Bu durumda sadece kadrajda o ambulans sahnesi var. Ortada hızlıca geçtiğini izleyebileceğimiz cicili bicili bir düğün arabası maalesef göremeyiz.
Hayat kontrastlardan ibaretmiş. Sabah gördüğüm sahneden çıkardığım ders bu. Ve bazen de içinden düğün arabası geçmeyen caddelerden. Tıpkı vahşi doğada hayvanların birbirlerini yemesi gibi, modern dünyada da birileri mutluyken birilerinin dibi görmesi oldukça adaletsiz. Bir stadyumda kolektif mutluluğa şahit olabilirken aynı anda toplu hayal kırıklığına da, hatta öfkeye, tanık olabiliyoruz. Bunlar, üstüne düşündüğümde farkındalığına ulaştığım detaylar.
Olayın üstüne günler sonra bu kadar kafa yormuşken keşke o sabah demlediğim kahvenin tadını da hatırlamayı başarabilseydim.
15.09
19 Haziran 2025
Alanya, Türkiye